KOKU-ÖLMEK

Yorumlar · 38 Görüntüler

Ben kaçsam da gölgem gibi kovalıyordu ölüm...

Havada acı kokusu var. Sadece düşünüyorum. Canım ne kadar çok yanıyor. Anlaşılmıyorum. Koskoca dünyada herhangi bir insanın beni anlamasını bekledim ama olmadı. Sanırım bazen olmuyor. Neden olmaması gerekiyor? Çok yalnız kaldım. Bir insana yalnız kaldığı hissettirilmemelidir. Ben uzun süredir yalnız hissediyorum. Kalabalığın arasında yalnızım, herkesin içindeyim ama yokum işte.  

Bazen ben de kendimi anlamıyorum. Neden böyleyim? Kendimi ben mâhkum etmedim. Çok çabaladım “normal” olmak için. Ben “normal” insan ne demek onu bilmiyordum. Sanırım o yüzden karışamadım topluma. Bana en sevdiğim rengi sorarsanız “bebek mavisi” derim ama benim rengim “karanlık gri”dir. Gündüzleri çok severdim ama gecede kendimi buldum. Ben kendimi tam tersi tanımışım. Mesela her zaman çevremin, ailemin kalabalık olduğunu düşünürdüm sonradan fark ettim yalnız olduğumu. Bu gece de içimde durmaz, dinmez bir acı var. Tek kelimelik bir soru cümlesini sayıklıyor: 

“Neden...” 

Yanlış yapmış olabilirim ama neredeydi bu yanlışım? Farkında olmadığım bir yanlış mıydı saçlarımdaki beyazların, göz altlarımdaki morluğun ve uykusuzluğumun sebebi? Çok mücadele ettim. Bazen eşyalarla, çevremdekilerle, ailemle ama en çok da kendimle... Beni en çok yoranların başında da kendi düşüncelerimle mücadelem vardı. Çok korkardım delirmekten. Hislerimi bastırır, kafamı sustururdum gün ışığında. Ilaç gibi gelirdi gün ışığı.  

Bana bir çarşamba günü zehir oldu o pek iyi gün ışığı. Zaten ondan kaçarken buldum geceyi. Çok keskindi gece düşünmek ama ona da alıştım. Uyurken konuşur oldum, korktuğum başıma geldi: 

“Delirmeye başlamıştım.”  

Bu gece de bırakıyorum kendimle mücadelemi. O keskin gece dokunsun tenime. Benim de bu kadar yorucu savaşın ardından dinlemeye ihtiyacım var. Hem de uzun bir dinlenmeye... 

Havada kan kokusu var. En sonunda herkes kazandı ama ben kaybettim. Kendime siyah renkli kıyafetleri yakıştırırdım. Babaannem de benim gibi düşünürdü. Henüz okula bile gitmediğim yaşlarda iğneden korkardım ama bana serum takmışlardı. O gün fark ettim, iğne ya da serum fark etmiyordu. İkisi de sadece on saniye canımı yakıyordu. Sonrasında akan kan da bana “ormanda nefes alıyormuşum gibi” rahatlık verirdi. Şu an aynı rahatlığı hissediyorum.  

Keşke hayatımın ilk yıllarında süren mutluluk biraz daha bana eşlik edebilseydi. Keşke biri beni anlayabilse, gülümseyerek hayaller kurup uyuyabilseydim bir gece. Keşke demeyi hiçbir zaman sevmedim. Çabalamayan insanlar çok kullanır “keşke” ifadesini. Ben çok çabaladım ama olmadı. Bazen çabalayınca da olmuyormuş. O “keşke”li cümlenin kurulması gerekiyormuş: 

“Keşke yaşamayı sevebilseydim...” 

İlk başta acıdan nefes alamadım ama birkaç saniye sonra yine alıştım. Siyah kazağım koyu kırmızı renge boyandı. Keşke babaanneme söyleme şansım olsaydı: 

“Bana koyu kırmızı da yakışıyormuş...” 

Havada sigara kokusu var. Hayatım boyunca sigaradan nefret ettim. Benim bu halde olmamın destekçisidir kendisi. Beni en sevdiğimden ayırmıştı. Onun yüzünden ben uyku uyuyamamış, gülümsemeyi unutmuştum. Hastalıktan evin içinde nefes alamadığım sabahlarda mezarlığa gidip yorgunluktan sevdiğimin yanına yattığımı bilirim. Onun yüzünden halen kabul edemem kaybımı. Sevdiğim gittikten dört ay sonra onun yanına ilk kez yalnız başıma gitmiştim. O gün beni kuşlara sorun, mezarlığın önündeki iki adama ve yahut kavak ağaçlarına sorun. Onlar anlatsın “sevdiğimin isminin yazdığı tahta”ya sarılıp da ağlamaktan kesilen nefesimle konuşma çabamı.  

Hıçkırarak ağlamıştım. “Çok zor sensizlik...” demiştim. Gerçekten de halen çok zor geliyor. Sanki kapıdan girse her şey bir anda düzelecek. Ilk başlarda rüyalarımda yalnız değildim. Gece uyumadan önce nefesini duyardım, sabahları horlama sesini duyardım. Geçen gece evin kapısını açarken anahtarının çıkardığı sesi duydum. İnanmamamdaki tek sebep de o evine gece üçte gelmezdi. O gece üçte sıcacık yatağında uyurdu. Son kavgamızda da sigara içerken yakalamıştım balkonda. Haftalarca küs kalmıştık.  

Sigaranın dumanları havada dans ediyordu. O yaz katıldığımız düğünde ne çok hevesliydim seninle dans etmeye. Çok şirinlik yapmıştım ama sen benimle dans etmemekte kararlıydın. Diğerleriyle sohbet ederken duymuştum kızınla evde sebep yokken dans ettiğini. Sonunda anlamıştım senin kızının yerini dolduramayacağımı.  

Özlem de dediler gitme sebebine. Kızını özlemiş. Benim ne yaparsam yapamayım onu iyi edemeyeceğim tek konu. Bu yüzden diğerlerine göre ikinci olsa da bana göre gitmesimdeki ilk nedendi sigara. Şu an; önceleri kokusundan, görüntüsünden rahatsız olduğum sigara şu an benim elimde: 

“Onu benden ayıran sigara şimdi de beni dünyadan ayırıyordu.” 

Havada ölüm kokusu var. Ve sonunda üşümeye başladım. Gece balkona çıkardım nefes almak için. Ben ne zaman çıkmazda kalsam nefesim daralırdı. Kahvaltı sofrasında o henüz hayatta iken “Ne iyi bir insandı.” demişti kız kardeşi. İçimden çıldırmıştım. Ne demek “insandı” hala “İyi bir insan!” olmalıydı. O an üşümeye başlamıştım. Nefes alamıyor ama üşüyordum. Balkondaki demirlere başımı yaslayıp sessizce ağlamıştım. Narkoz vermeden ameliyat ediyorlardı ama kalbimi çıkarıyorlardı. Yerine ne koyacaklarını sorduğumda “Hiçbir şey koymayacağız, yaşayamadan sadece dünyadaki günlerinizi dolduracaksınız.” demişlerdi. O his öyle bir histi. Ve sonunda karar vermiştim. O dünyadaki günlerim dolmuştu artık. 

Parmaklarım hissetmiyordu artık. Ben en son ne zaman mutlu olmuştum? Hatırlamıyordum ama yakın bir tarih değildi. Ölmek ne demekti? Ben her gün ölüyordum. Her gün nefes alamıyor ve üşüyordum. Iyi gibi görünsem de her geçen gün bir parçam daha ölüyordu ve ben artık bu “ruhen ölme” durumuna nokta koymalıydım. Her gün acı çekiyordum, yalnız başıma savaşıyordum. Anlaşılmıyordum, beni anlayan benden iki metre uzaktaydı. Aramızdaki iki metreyi yok etmem için şu an ölmem gerekiyordu. 

Giderek nefes alamıyordum. Kesik nefes alışlarım hızlanmıştı. Gözlerim kapanıyordu ama ben bu anı izlemek istiyordum. Sonunda hayallerime kavuşuyordum. Yorulan bedenim dinlenecekti, ben de özlediğime kavuşacaktım. Beni yanında istemezdi henüz ama ben gidecektim. Ben onu özlemiştim... 

Havada ölü kokusu var. Sadece duyuyordum. Artık hissetmiyordum. Ne sıcacık kanı, ne de üşümeyi. Nefes almak acıtmıyordu. Sanırım bitmişti. O gün eve gelen iki insana da korkarak sormuştum: 

“Bitti mi?” 

“Bitti.” demişlerdi bana. Nefes nefese kalmışlardı. Artık babaannemi avutacak “İyileşecek ben inanıyorum” diyebileceğim bir konu yoktu. Bitmişti. Acaba şimdi biri benim için aynı cümleyi kuracak mıydı? Zannetmiyorum.  

Mutluyum. Hatta sadece mutluyum. Artık hiçbir acıyı hissetmeyeceğim. Gece uyumama gibi bir durumum yok, artık sonsuza kadar uyuyacağım. Artık yalnız değilim, sevdiğimin yanındayım ve artık onu özlemeyeceğim, onun yanında olacağım. İnsanlar beni anlamıyor diye ağlamayacağım, artık kimsenin beni anlamasına ihtiyacım yok. Artık herkesin içinde hiç olmayacağım. Kendi bahçemde var olacağım.  

Ben çiçek olacağım hatta rüzgar esince sallanacağım. Belki küçük bir çocuk gelecek, dedesinin mezarına koymak için koparacak beni.... 

 

Daha fazla..
Yorumlar