KARMAŞA VE DAHASI

Bir tarafta dünya var, konusu sensizlik; bir tarafta ölüm var baş harfi sen. Peki sen benim yerimde olsan hangisini seçerdin?

Kimse anlamayacak. Herkes sadece gördüğü kadarını bilir. Bizi üzen de budur. Bazen birini görürüz, üzülmemiş gibi yapar ama içi kanar. Bazen de en çok üzülmüş görünen ilk iyileşen olur. Ben arkamdan vuruldum der birileri, söylediği insanı da kendi vurmadı mı? Biz bu zehirli satırlara mâhkum değil miyiz? İçimizi dökebileceğimiz kimse kalmadığını bildiğimiz için yazmıyor muyuz? Biz yalnızız; kendimizi, okunmamak üzere kilitleyeceğimiz bu satırlara ilmek ilmek işlemek zorunda kaldığımız için. 

Gökyüzü olmak isterim, uçsuz bucaksız mavilik. Eğer gökyüzü olsaydım en sevdiğim yerim gün battıktan sonra, yeryüzü ve gökyüzü arasındaki sınırı belirten bembeyaz çizgi olurdu. Çünkü kayıp herkes oradadır. 

Yeni hayatımın kalan günlerini yaşıyor gibi hissediyorum. Her şey değişecek. Değişimin farkındayım ama kendimi bir türlü iyi hissedemiyorum. Artık heyecan, mutluluk, umut, iyi hissetme arzusu yok içimde. Artık gökyüzü mavi değil, siyah ve artık çiçekler gün be gün soluyor. Acizim, durumu kontrol edemiyorum. Başım çok ağrıyor. Halen anlamlandıramadığım sorularım var. En cevapsız kalanı da “Ölüm herkesin kapısını çalacaktı, diğer herkes ölebilirdi. Ölüm en çok sana yakışmazken neden ilk seni seçti?” Cevap yok, demek ki iyileşeceksin. 

İçim taş, ağırlık yapar oldu bana son zamanlarda. Anlamlandıramıyorum, kimse mi anlamaz beni? Belki de çok hastayımdır. Ruhumu üşütmüşümdür, belki de akciğerleri hastadır. Nefes alamıyordur.  

Nefes almamak nedir iyi bilirim. Çok defa nefes alamadım. İlk nefes alamadığımda annemler eve yeni gelmiş ve beraberlerinde getirmemeleri gereken haberleri getirmişlerdi. Öğrendiğim an kendimi odama kapatıp nefessizliği yaşadım. Hiçbir zaman umudumu kaybetmedim ve ben her güne daha güçlü başlamaya çalıştıkça nefes alamaz hale geldim. Her doğan güneş umut, biten her gün gözyaşıydı. Geceleri uyuyamıyor, sabahları yataktan çıkmak istemiyordum. “Bitti mi?” dedim nefes nefese kalmış iki insan siluetine. Bitti mi? Başlarını salladılar. Bitmişti her şey.  

Biten şey güzel anılardı. Artık ölümü yaşamaya başlamıştım. Uyumak için ağlar oldum, düşünceler beni boğazlarken. Ölüm susatır mıydı, soğuk muydu vücut? Nefes alamadan yaşamaya çalıştım. Düşünmek beni boğar oldu ve ben gerçek boğulmayı her şey bittikten sonra yaşadım. Acı ne demekti? Acı en başta mı yaşanırdı? En çok bağırıp ağlayan mıydı acının sahibi? O acı benimdi. Bense en sessizdim. Şu an da otobüs görünce, mercimek çorbası lafını duyunca ya da ekmek alırken o acıyı hissediyorum. Bazen bir cümle acıtıyorken bazense konu acım oluyor.  

Günler geçtikçe içimdeki yangın büyüyor. Giderek kahroluyorum, yaşayamıyorum artık. Önceki benden eser yok. İçimdeki çocuk büyüdü, ruhum yaşlandı ve bedenim dayanamıyor. Ölmek istiyorum artık, yanında huzura kavuşmak ya da seni istiyorum, gelmeni ve hayatımıza devam etmeyi. 

Başım ağrıyor ben de hastayım. Geleyim mi yanına? İstemezsin beni, ben de istemedim gitmeni. Gerçekten gittiğine de inanmıyorum. Gitseydin sesini duymazdım. 

Hissediyor musun sevgimi? Çırpınışlarımı görüp çığlıklarımı duyuyor ve benimle aynı hissediyor musun? Seni suçlamıyorum sen dışındaki herkesi suçluyorum. Ben senin değerini sen gidince anlayanlardan değilim, sen hep bendeydin. 

Unutamazlardı güya. Biliyordum hepsini ve her şeyi. Hiç varolmamışsın gibiler. Bense kopamıyorum senden. Seni unutanları hayatımdan çıkardım. Seni unutmayı bırak, sensizliğe alışmayı aklımın ucundan geçirmedim. Belki de bu yüzden halen sesini duyuyorum. İşte öyle anlarda sese gidiyorum çünkü ben seni bekliyorum. Az önce evinde aradım seni. Yatakta uyuyordun, nefesini duydum ama ışıkları açmayı istemedim. Varlığını hissetmek istedim, yokluğunla baş başa kalmaya gücüm yoktu. Seni her yerde arıyorum, en çok da ocak ayında. Sen anılarımdasın. Geçen gece başucumda ölümün nefesini hissettim. Tanıdıktı, her gün geliyor gibi. Şans da bu ya o an onu düşünüyordum. Gözlerimi kapatıp yalvardım ona “Nolur bitir...” Uyumam için tatlı bir ninni söyledi. Beni sensizlik sınavına terk etti. 

Herkes konuşuyor ve ben o gürültüde kendi sesimi duyamıyorum. Bazen insanları susturmam gerekiyor ve bunu yapınca da fazla ve gereksiz bir tepki alıyorum. Doğru olan benim yaptığım değil mi? Acının sahibi olarak benim konuşmam ve herkesin susması gerekmez mi? Neden bu gereksiz taraflar? Herkes sana veda ederken ben onlara “Senin beni bırakmayacağını” haykırdım. Sonuç ne mi? Herkes senin gittiğini ve benim de kendimi üzmemem gerektiğini söyledi. Yanımda olması gereken herkes karşımda bana saldırmayı bekliyorlarken ben sadece kafamı toparlamaya çalışıyorum.  

Bahanelere sığınanlardan nefret ederim ama artık ben de bahanelere sığınır durumdayım. Gelmediğin için sana sebep buluyorum. Mesela şu an hastasın, yarın da öyle ama belki yarından sonraki gün iyileşirsin? Henüz küçüğüm, anlamıyorum ya da çok büyüdüm ama anlamak istemiyorum, kabul etmeyeceğim gelmeyeceğini. Seni ömrümün yettiğince bekleyeceğim.  

Günler düğüm oldu. Açmaya çalışırsam kayboluyorum, öylece bırakırsam da çıkış yok. Birden kopuyorum andan. O geceye gidiyorum. Zillerin arttığı ve her şeyin sarpa sardığı o gece. Bağırıp ağlamalar, su ve kolonya. Kapattığım kapılar ve tonlarca mendil. Ben kimsenin yanında ağlayamadım, kapalı kapılar gerekliydi. Kapının ardında 3 dakika 15 saniye ağlayıp kalanları düşünüyorum. Ben bende 3 dakika 15 saniye varım.  

Çok bağırdılar. Emanetlerini koruyorum onlardan. Tam her şey rayına oturuyor, herkese kol kanat geriyorum ve kalkan oluyorum. “Beni bana” emanet ettiğin geliyor aklıma. Ben kendimi parçalıyorum acı çekmemek için. Yanımda değildin ama bilirsin sen. Çok kan aktı. Hala da akıyor ve asıl komik olan onu durdurmak için hiçbir şey yapmamam. Bırak kan aksın, onu durdurmaya çalışmak senin hatırana saygısızlık olur. Belki de o kanın beni terk etmesi sakinleştirir durup dinlenme nedir bilmeyen öfkemi. 

Tek bildiğim gerçek bir gün sakinleşeceğim ve o gün senin yanına geleceğim yeşiller içinde. Huzuru bulacağım yanında ve kuş sesleri eşlik edecek kalan gürültüye. Gürültü giderek uzaklaşıp yok olacak ve sadece bizle kuş sesleri kalacak. Bazen rüzgar esecek, çam ağacının dalları sallanacak. Kavak ağacını tekrar seveceğim ve ben o günden sonra kimseye cevap vermeyeceğim. İnsanlar gelecek soracaklar ve başımızı ağrıtacaklar ama biz susacağız. Bu sessizlik onların canını yakacak ama biz huzurda olacağız. Bu sessizlik ölüm sessizliği olacak ve bundan sadece biz memnun kalacağız... 


Serap D

3 Blog Gönderi

Yorumlar